Banyo Kültürü ve Sabun
İlk banyolar M.Ö 3000 yıllarından itibaren Gazze'de inşa edilmeye başlanmıştır. Antik Yunanlılar genellikle gymnasionların yanında halka açık hamamlar inşa etmişlerdir. Ancak hamamların yaygınlık kazanması çok sayıda sıcak su kaynağının bulunduğu Güney İtalya'da olmuştur.
Roma Hamamları imparatorluk dönemi uygarlığının belirgin özelliğiydi. Antik Roma’da şehirleşmenin ilk adımı her zaman banyolar vasıtasıyla olmuştur. Banyolar bir güzellik merkezi olmanın yanında canlı havası ile tam bir eğlence yeri ve halkın en kendi marçok beğendiği gezinti mekanıydı.
Hamamlarda her zaman beden eğitimi çalışmaları için bir palestra, kuru ortamda terlemek için bir laconicum, sıcak su banyosu için bir caldarium, orta sıcaklıkta bir tiepidarium ve büyük bir soğuk su havuzunun yer aldığı frigidarium bulunmaktadır. Ayrıca tartışma alanları ve bir kütüphane de yapıyı tamamlamaktadır.
M.Ö 25 yılından itibaren İmparator Augustus döneminde Terme (Thermae) adı verilen anıtsal banyoların yanı sıra termal kaynaklar üzerinde Sosandra adı verilen kaplıcalar ve Balneum adı verilen küçük banyo evleri inşa edilmeye başlanmıştır.
Roma, Hristiyanlığı kabul ettikten sonra yıkanma kültürü kilise baskısı ile yozlaşmaya başlamıştır. Orta Çağ Avrupa'sında yıkanmamış beden dindarlığın simgesi olarak benimsenmiş ve hamamlar kapatılmıştır.
Nihayet Haçlı seferlerinden dönen askerler vasıtası ile Müslüman ülkelerdeki hamam kültürü yeniden Avrupa'ya taşınmıştır. Papa uzun süre olmamak kaydıyla pazar günleri banyo yapmaya izin vermiştir; fakat tarihsel kayıtlara göre bu dönemde sabundan alınan vergilerin hala çok yüksek olduğunu görmekteyiz. Ancak 19. yy'dan itibaren yıkanmamanın hastalıklar üzerindeki etkisi fark edildikten sonra Avrupa'da halka açık hamamlara izin verilmiş ve sabun vergisi de kaldırılmıştır.
Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra hamamların sayıları hızla artmıştır. Özellikle İstanbul'un fethinden sonra artan hamam sayısı 17. yy'da 168'e kadar çıkmıştır. Rivayete göre 1464 yılında vezir Zağanos Paşa, adı ile anılan cami inşaatında bir gün bir işçinin büyükçe bir taşı cami duvarına taşıdığını ama kararsız bir şekilde yerine koyamadan geri getirdiğini ve bu hareketi de tekrarladığını görür. Sebebini sorduğunda işçi utanarak mazeret beyan eder ve abdestsiz olduğunu ve yıkanacak parası da olmadığını söyler. Abdestsiz olarak cami duvarına taş koymaya gönlü razı olmamıştır.
Paşa emreder, camiden evvel hamam yapılır; ve bu gelenek, asırlarca devam eder. Geleneksel Osmanlı mimarisinde cami, hamam ve çarşı üçü bir arada yer almaktadır.
Osmanlılarda kadınlar hamama sadece yıkanmaya değil kişisel bakımlarını da yaptırmak için de giderlerdi.
Günümüz Anadolu'sunda hamamlar; gelin hamamı, güvey hamamı, kırk hamamı ve adak hamamı gibi özel törenlere hala ev sahipliği yapmakta ve gündelik yaşam içinde önemini sürdürmektedir. Bir çok yörede topluca hamama giderek yemekli eğlence düzenleme ve yıkanma geleneği halen devam etmektedir. Görücü usulüne göre, erkek annelerinin kız beğendiği yer olmaya devam etmektedir hamamlar.
Ve hamama davet, eskiden olduğu gibi bugün de davetlilere bir kalıp sabun gönderilerek yapılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder